Tilkiyle Keçi Masalı
Tilkinin biri bir kuyuya düşmüş, bir türlü çıkamazmış. Oradan bir teke geçmiş, susadığı için kuyuya bakmış, tilkiyi içeride görünce:
“Bu su iyi mi? İçilir bir şey mi?” diye sormuş.
Tilki işi babacanlığa vurup suyu bir övmüş, bir övmüş, tekenin ağzının suyunu akıtmış:
“Hiç durma, in aşağı!” demiş. Teke onun sözlerine kanmış, zaten susuzluktan da dili damağına yapışıyormuş, hiç düşünmeden aşağı inmiş. Susuzluğunu giderdikten sonra aklı başına gelir gibi olmuş, tilkiye:
“Eee! Nasıl çıkacağız buradan?” diye sormuş. Tilki:
“Sen hiç merak etme: ben buradan ikimizi de kurtarmanın yolunu biliyorum. Sen şimdi doğrulup ön ayaklarını duvara dayar, boynuzlarını da havaya dikersin; ben tırmanıp çıkar, sonra seni de çekerim” demiş. Teke bu aklı pek beğenmiş, hemen razı olmuş; tilki arkadaşının bacaklarından omuzlarına, omuzlarından boynuzlarına atlayıp kuyunun ağzına varmış, hemen oradan uzaklaşmış. Tekenin: “Biz böyle mi sözleştik? Sen sözünde durmaz mısın?” diye sitem ettiğini duyunca dönmüş: “Be herif! Senin çenende kıl olduğu kadar kafanda da akıl olsaydı, nasıl çıkacağını düşünmeden hiç iner miydin bu kuyuya?” demiş.
Aklı başında bir insan, sonunun ne olacağını düşünüp incelemeden, hiçbir işe girişmemelidir.
Kocamış Aslanla Tilki
Aslanın biri kocamış, azığını pençesinden çıkaramayacağını anlayıp karnını kurnazlıkla doyurmanın yolunu aramış. Birine gitmiş, yalandan bir hastalık çıkarıp yatmış. Adettir, hastaları yoklamaya giderler, onun da hatırını sormaya gelenler olmuş. Gelenleri birer birer yakalayıp göçürmüş. Böyle niceleri yenip yutulduktan sonra bir gün tilki de inin önüne kadar gelmiş, aslanın ne durumda olduğunu sormuş. Aslan: “Sorma, tilki kardeş, çok kötüyüm. Sen neden içeri girmiyorsun, hele buyur da bir konuşalım” demiş. Tilki bakmış, bakmış: “Girerdim ya, ayak izleri hep içeri doğru, dışarı doğru olanını hiç göremiyorum” demiş.
Düşünceli insanlar da belirtilere bakıp tehlikeyi anlar, böylece canlarını kurtarırlar.
Aslanla Tavşan
Aslanın biri uyuyan bir tavşan bulmuş, yiyecekmiş; o sırada oradan bir geyik geçmiş, aslan tavşanı bırakmış, geyiğin arkasına düşmüş. Tavşan gürültüden uyanmış, hemen kaçmış; aslan da geyiği ta uzaklara kadar kovalamış, bir türlü yetişip tutamamış. Gelmiş gene tavşanı yemeğe… Ama tavşanı koydunsa bul, durur mu hiç? Aslan: “Oh olsun bana! demiş, elimdeki av dururken onu bırakıp da umut peşinden koşmanın yeri miydi?”
İnsanlar da öyledir: Kazandıklarını beğenmez, umuda kapılıp ellerindekinden avuçlarındakinden de olurlar.
Kurtla At
Kurdun biri bir tarladan geçiyormuş, boydan boya arpa görmüş. Kurt ne yapsın arpayı? Yiyemez ki! Bırakıp gitmiş. Yolda önüne bir at çıkmış. Onu görünce: “Ben de seni arıyordum” demiş; “Şurada arpa buldum, ama yemedim, sana sakladım, bayılırım senin dişlerinin gıcırtısına. Gel, sen ye, ben de seyredeyim.” At kanmamış bu sözlere: “Yahu” demiş, “ben kurtları bilmez miyim? Sen arpa yiyebilseydin karnını doyurmak zevkini bırakır da kulaklarının zevkini düşünür müydün?”
10 yorumlar