Kaf Dağı’nın Çobanı Masalı
Evvel zaman içinde kalbur saman içinde dünyanın en yüksek yerinde yücelerden yüce bir dağ varmış. Ardında düşler, hayaller, güzellikler yaşarmış. Kaf Dağı’na bir giden oradan asla ayrılmazmış. Orayı bir gören dünyaya dönüp bakmazmış. çünkü orada başı göklerde dolaşan kocaman devlerle mini minnacık cüceler yaşarmış. Masal bu ya canlarım, kimseleerin görmediği, tatmadığı meyvelerle, görülmedik çiçekler iç içeymiş. Renkli dev kelebeklerle minicik cüce filler, başı göğe eren develer hep o ülkede yaşarmış.
Kaf Dağı’nda da her dediğini yaptıran şımarık mı şımarık dev bir kral yaşarmış. Günlerden bir gün Kaf Dağı ülkesinin dev kralı, cüce değirmencinin kızına aşık olmuş.
Kız güzel olduğu kadar akıllıymış da. İyi de değirmencinin kızı mini minnacık bir cüceymiş. Dev bir eşle bir arada yaşayacak olmak onun hiç mi hiç hoşuna gitmemiş. Babasına hep:
“Canım babacığımbilirim krala karşı çıkamazsın ama benim gönlü ona ısınmaz.” demiş.
Babası da :
“Kaf Dağı Kralı bu kızım! Ona lafımız geçmez. Var gir saltanatına kon ve yaşa.” demiş.
Kız da :
“Davul bile dengi dengine. Boyu boyuma huyu huyuma uymazsa ben ne edeyim dünya saltanatını,” deyip sızlanmış.
Onun için “Akıl yaşta değil baştadır” diyenler hiç yanılmazlarmış. Gel zaman git zaman, kral gidip değirmencinin kızını istetmiş. emir büyük yerden olunca değirmenci bir an bile düşünmeden kızını dev krala nikahlamış. Öyle ya hem zengin, hem de kral! Gariba değirmenci kızını ondan daha kıymetli kime verebilir ki? Yaşlı değirmenci kızını dev krala vermiş vermesine fakat kizin iki gözü iki çeşmeymiş; sürekli ağlıyormuş. Çünkü O, Kaf Dağı çobanına sevdalıymış. İkisi de birbirlerine deli gibi aşıkmış. Fakat kızcağız başına gelenleri bir türlü ona duyuramıyormuş. Düğün hazırlıkları yapılmış. Değirmencinin güzeller güzeli kızı sim sırma gelinlikler giyinmiş. Gözyaşlarını içine akıtarak kadere boyun bükmüş. Bir yandan da şöyle diyormuş:
Umutluyum yüceden
Esirgemez cüceden
Gözyaşlarım dinecek
Umudum yeşerecek
O, melul mahzun Kaf Dağı’nın ardında çobanlık yapan sevdiğinin yollarını gözlerken, Kaf Dağı’nın kralı şımarık dev, düğün dernek kurdurmuş. Ziyafetler verdirmiş. Fakat güzel kızın onun şatafatlı zenginliğinde ufacık meyli yokmuş.
O gönlüne taht kuran cüce çoban sevgilisini ararmış. Gariban çoban ise dağlarda aşkını arar dururmuş. Sevgi dolu yüreğiyle çaldığı kavalların yankısı çok uzaklardan duyulurmuş. Gökte kuşlar, yerde hayvanlar onu dinlermiş onu dinleyen onca hayvan arasında bir Zümrüdü Anka Kuşuvarmış ki kanatlarını açtımı tüm gökleri kaplarmış. Dağlar çobanının ümitsiz aşkına için için üzülürmüş. Sürü o hüzünlü kaval sesiyle otlarken havadaki kuşlar bile çobanın hüzünlü haline bir çare düşünmüşler.
Öte yandan devler kralı gelin atını süsleyip değirmencinin kapısına göndermiş. Deirmencinin kızı iki gözü iki çeşme ailesiyle vedalaşmış. Tam ata binecekken başını göklere kaldırmış ve şöyle demiş:
Umutluyum yüceden
Esirgemez cüceden
Tam o sırada bir de ne görsün? Sim sırma tüylü Zümrüdü Anka Kuşu tepesinde dört dönüyor. Bir fırsatını kollayıp onu dağlar çobanına uçurmak istiyormuş. Güzel kızın tepesinde bir turlamış, iki turlamış, üçüncüde kaptığı gibi havalara uçurmuş. Gelin göklere doğru havalandıkça şen kahkahalar atmış. Düğün alayı bir anda durmuş. Dev kral neye uğradığını şaşırmış. Deliler gibi kükremiş. Fakat göklere söz geçirememiş. Zümrüdü Anka Kuşu kızı aldığı gibi çoban sevgilisinin yanına uçurmuş. Çoban çok sevinmiş. Düğün dernek kurulmuş. Kırk gün kırk gece eğlenmişler. Bu mutlu evlilik dilden dile dolaşmış. Çok ama çok mutlu olmuşlar.