Yunus ile Bilge Dede

yunus ile bilge dede masalı

Yunus ile Bilge Dede’nin Masalı

Yunus, her şeyi hızlı yapmak isteyen bir çocuktur. Bilge Dede ona sabrın sessiz sihrini öğretir. Çiçeklerin büyümesini beklerken sabrın güzelliğini keşfeder. Çocuklar için eğitici, huzurlu ve anlam dolu bir masal.

Rengârenk boyalı çatılara, mis gibi nergis kokulu sokaklara sahip küçük bir köyde Yunus adında bir çocuk yaşarmış.

Yunus, enerjisi hiç bitmeyen bir çocukmuş. Sabahları gölgesine karşı yarışır, çayırlarda kelebekleri kovalar, kırmızı bisikletiyle yokuşlardan aşağı inerken kendini dünyanın en hızlı sürücüsü sanırmış.

Ama Yunus’un bir sorunu varmış: Her zaman ilk olmak istermiş.

Yemekleri aceleyle yer, oyunları hızlıca bitirir, hikâye kitaplarını bile son sayfaya atlayarak okurmuş. Ne zaman biri “Yavaş ol biraz, Yunus.” dese, o gülüp geçermiş. Çünkü onun için hız = başarıymış.

Bir gün, oyun kurallarını dinlemediği için yine kaybettiğinde, Bilge Dede yanına gelmiş. Portakal ağacının gölgesine oturmuşlar.

“Yunus,” demiş Dede, omzuna elini koyarak, “Hayat bir yarış değil, tadına vara vara yürünecek bir yolculuktur.”

Yunus kaşlarını çatmış. “Ama hızlı olmak eğlenceli!” demiş.

Bilge Dede gülümsemiş. “Gel, sana bir şey göstereyim,” demiş.

Ertesi sabah, köyün dışındaki güneşli bir tepeye gitmişler. Toprak yumuşak, hava ılık ve tatlıymış. Birlikte küçük çukurlar kazmışlar; içine ayçiçeği, papatya, nane tohumları ekmişler.

“Ne zaman büyürler?” diye sormuş Yunus, dizlerindeki toprağı silkeleyerek.

“Zamanla,” demiş Dede gülümseyerek. “Sadece su verip bekleyeceğiz ve güveneceğiz.”

Ama Yunus beklemek istememiş. O gün tohumları beş kez sulamış. Akşam olduğunda bile toprağı eşeleyip yeşil filiz aramış.

Ertesi sabah dayanamayarak toprağı biraz kazmış — ama hâlâ yeşil yokmuş. “Belki daha çok güneş isterler!” deyip bir ayna getirmiş, güneşi yansıtmak için. “Belki müzik severler!” diyerek davulunu çalmış.

Ama hiçbir şey olmamış.

Günler geçtikçe Yunus’un sabırsızlığı artmış. Sonunda Bilge Dede yine yanına oturmuş. Omzuna elini koyup yumuşak bir sesle demiş ki:

“Bir çiçeği acele ettiremezsin, Yunus. Hayattaki en güzel şeyler, zamanla olur.”

Yunus gözlerini kocaman açmış: “Yani hiçbir şey yapmayacak mıyım?”

Bilge Dede gülümsemiş: “Her şeyi yapacaksın… ama nazikçe. Sonra da bırakacaksın. İşte sabır budur.”

Yunus denemiş. Artık toprağı kazmamış, her gün yalnız bir kez sulamış. Beklerken kitap okumuş, kuşlara yem vermiş, rüzgârda ıslık çalmayı öğrenmiş.

Günler geçmiş, haftalar birbirini kovalamış.

Bir sabah, güneşin altın ışıkları toprağa vururken Yunus hayretle bağırmış: “Dede! Bak!”

Topraktan minicik yeşil bir filiz başını uzatmış. Ardından bir tane daha… sonra bir tane daha! Kısa zamanda tepe altın gibi ışıldayan ayçiçekleri, beyaz papatyalar ve mis gibi nane kokularıyla dolmuş.

Yunus’un kalbi sevinçle dolmuş — çünkü çiçekler sadece güzel olduğu için değil, onları sabırla beklediği için anlamlıymış.

O akşam, çiçeklerin arasında oturmuşlar. Kelebekler dans ederken Yunus sessizce demiş:
“Dede… beklemek sıkıcı değilmiş. Her şeyi daha özel yapıyormuş.”

Bilge Dede gülümsemiş, ona bir bardak limonata uzatmış.
“Sabır sessiz bir sihirdir, Yunus.
Ve artık sen o sihri öğrendin.”

O günden sonra Yunus hâlâ yarışmayı severmiş, ama ne zaman yavaşlaması gerektiğini de bilirmiş.
Derin bir nefes alır, etrafına bakar ve dünyanın kendi hızında güzelleşmesine izin verirmiş.

Leave a Reply